Oktay Aliev, Ruse’nin Vetovo kasabasından. Şu anda Sofya “Aziz Kliment Ohridski” Üniversitesi Tarih Bölümü’nde üçüncü sınıf öğrencisi.
Henüz çok genç olmasına rağmen, çok yönlü ilgi alanları ve araştırmaları var, şimdiye kadar yaklaşık 20 makalesi yayınlandı. 15-17. yüzyıllar arasında Bulgar toprakları, Osmanlı tarihi, Bulgaristan’da Türklerin tarihi, Bulgaristan’da Kırım Tatarları’nın tarihi araştırdığı, ilgi duyduğu konulardan bazıları. Osmanlı tarihi ile ilgili belgeleri kaynağından okumaya özen gösteriyor, bu sebeple Osmanlıca derslerine katıldığını ve Osmanlı’yı öğrenmek de hedeflerinden biri olduğunu paylaştı.
Tarih sevdası nasıl başladı? sorusu üzerine şu cevabı verdi Oktay:
“Bizim soyumuzda tarihçi yok. Ama benim bildiğim kadarıyla, büyük dedelerim hep tarihle ilgilenen kişilermiş, tarihçi değillermiş ama, tarihe çok ilgileri varmış. Hatta büyük dedelerimden birinin büyük bir defteri varmış, o defterde eskileri yazıyormuş. O 1988 yılında vefat etmiş. Ben bu defter meselesini öğrendikten sonra çok araştırdım bu defteri, ama malesef bulamadım”.
Biraz aile içinde anlatılan hikayelerden biraz da izlediği tarih filmlerinden etkilenerek, Oktay “büyüyünce” tarihçi olmaya karar veriyor ve bu kararına sadık kalarak emin adımlarla Sofya “Aziz Kliment Ohridski” Tarih Bölümü’ne ilerliyor.
Geçmişe dokunmak, geçmişten hikayelerin, olayların canlı tanıklarını aramak da en çok sevdiği şeylerden biri. Bu nedenle arşiv araştırmaları yürütüyor ve Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan gazilerle konuşarak onların hikayelerini kaleme alarak yayınlıyor.
“İstoria na sveta” –“ Dünya tarihi” sitesi ve “Vremena”, dergisinde makaleleri çıkıyor.
Oktay Aliev, çalışmalarında ona yön gösteren hocalarından bahsederken Prof. İvan İlçev ve Prof. Plamen Mitev’in ismlerini verdi.
Bizler ise genç tarihçinin ismini geçen yıl ünlü Bulgar devrimcilerinden ve Uyanış dönemi aydınlarından önde gelenler arasında olan Georgi Rakovski ile ilgili bir arşiv belgesini bulmasının ardından duyduk.
Şimdi ise Oktay, Georgi Rakovski ile ilgili araştırmalarını daha da genişleterek bulduğu arşiv belgelerinden yola çıkarak “Georgi Rakovski’nin doğum tarihi” konulu bir makale yazıyor. Neden? Çünkü bulduğu belgelere göre, geçen yıl doğumunun 200.yılı anılan Rakovski’nin doğum yılı ve hayatı ile daha birçok bilinmezlikler, soru işaretleri mevcut. Özellikle bu çalışması için Oktay Prof. Plamen Mitev’in kendisine çok yardımcı olduğunu söyledi.
Sohbetimizin devamında Deliorman yöresinden Birinci Dünya Savaşı’na katılmış gazilerin hikayelerini toplayıp yazmak ile ilgili bir proje üzerinde çalıştığını ve ilerde bu hikayelere başka yörelerden gazilerin hikayelerini de eklemek istediğini, hatta artık insanlardan “benim de gazi akrabam var, onu da yaz” diye talepler bile gelmeye başladığını söyledi.
Konuşmamızın sonuna yaklaşırken, kendisine tarih kitaplarında okumaya alıştığımız ancak günümüzde olmaz dediğimiz olaylara şahit olmamız, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile ilgi olarak “Bu olayı, tarihte hangi büyük adamın veya büyük kadının sözü ile değerlendirirsiniz?” diye sorduğumda Oktay, “Savaş çok kötü birşeydir” diyerek bir gazinin hayat hikayesini anlattı. Savaşa tanık olmuş, savaşın izlerini ömrü boyunca taşıyan bir gazinin sözleri ve hikayesinden daha dolu, anlamlı örnek de olamazdı herhalde...
Oktay ile söyleşinin tamamını ekteki ses dosyasından dinleyebilirsiniz:
Söyleşi: Özlem Tefikova
Fotoğraflar: Oktay Aliev, özel arşiv
Güllerim kana benzer, Gökyüzü sana benzer, Güzel kızın manisi Kuşlara benzer. “Kısaca” başklıklı iki dilli mani derlemesinin “Aziz Kardeşler Kiril ve Metodiy” Milli Kütuphane'nin “Pismena” klübünün Kasım ayı..
Çocukların ebeveynlerinin bilgisi olmadan kimlik kartlarını alarak onların adına online bahisler yapmaları gibi gittikçe artan endişe verici eğilimlerin izlenmesi, Ulusal Gelir Ajansı NAP ve “Gümrükler” Ajansı tarafından yaz mevsiminde “Ne ste sami”..
Bulgar gülünün mis kokusu ve dünyanın dört bir köşesinden turist çeken çiçek toplama kampanyası, gül yetiştiriciliği işinin hoş tarafı olurken dikenli tarafı da yok değil. Ülkedeki gül yetiştiricileri, “Gülü seven dikenine de katlanır” deyimini..
Dağlarında, ormanlarında, meralarında yetişen bir birbirinden farklı ağaç, çiçek ve şifalı bitkiler sayesinde Avrupa’da en kaliteli..