İnsanlar eski zamanlarda koruma ve tedavi için farklı yöntemler kullanıyormuş. Söz konusu yöntemler, onları görülmeyen, gizli güçlerden korumaları gerekiyormuş. Bunlara arasında farklı adaklar, dilekler yer alıyor.
Sağlık nasıl korunur- ruh ve beden sağlığı ? İnsan bu sağlığa ulaşmak için nelere dikkat etmeli? Bu soruların cevabını neredeyse her halk inancında ve törende bulabiliriz. Hastalıklarla mücadele genelde “onlara kapıları açan” insan eksiklikleri ve kusurlarıdır. Başarıyı ve galibiyeti sağlayan yöntemlerden bir tanesi, belirli gıda ve adımlardan kaçınmaktır. Halk arasında “zarek” olarak bilinen adağa, halk tıbındaki tüm yöntemlerin tükendiği anda, adım atılıyormuş. “Zarek”, başta sinir ve ruh hastalıklarında en başarılıymış. Halk inançlarına göre, bu söz konusu hastalıklara yol açan “kötü ruhlardır”. Tabii ki, insan yeterince din yolunda seyrediyorsa, onu koruyan melek yeterince güçlü ise, o zaman görülmeyen dünya ile savaş kazanılmış oluyor. Fakat, “kötülük” yine de başarılı olduysa o zaman çare büyücü ve bitki uzmanlarında aranıyormuş. Faydalı ve büyü sırasında yardımcı olan farklı şifalı bitkiler ve küreler biliniyordu. Bazılarıyla hasta yıkanır veya yüzü yıkanırdı. Diğerleri ise içmek için hazırlanır. Böylece suyun gücü ve yararlı bitkilerle hastanın taşıdıdğı kötü ruh kovuluyordu. Tedavi, şifalı bitki ile yapılıyorsa, o zaman sadece bir şey kalıyormuş. Kötü ruhun tamamen hastadan çekildiğinden emin olmak için büyücüler, sihirli sözler söylemeye başlarmış. Bunun için bir bardak şarap ve bir de özel hazırlanmış ekmek gerekiyormuş. Evin hanımı, kendi elleriyle söz konusu çöreği karar ve pişirirmiş. Burada belirtmek gerekiyor, her kadın bu ekmeği yapamazmış, bundan dolayı komşu veya akraba kadının yardımına koşuluyormuş. Hazırlanan çöreğin üstüne muhakkak bal sürülürmüş... çörek ne çok pişmiş, ne de çiğ olmaması için dikkat edilirmiş. Daha sonra ekmek ve şarap sofraya, siniye (yer sofrası) yanyana konur ve tören başlayabilirmiş.
Büyücü kadın, sağlık adına yaptığı töreni hastayı evin eşiğine kadar götürüyormuş. Burada hastanın eşiğe saygıyla eğilmesi gerekiyormuş. Daha sonra hasta ile büyücü kadın tekrar ocak yanına dönermiş. Hastanın başına, önceden ateşin söndürüldüğü su serpilirmiş. Ardından sini kaldırılıp hastanın üstüne konuluyormuş.
Bu arada büyülü sözler de söylenirmiş. Bundan dolayı tören sırasında hastanın tamemen söylenen sözlere dikkat etmesi de gerekiyormuş. Mesela, Cuma günü başını yıkamaması, veya Pazartesi günü işlememesi, süt içmemesi veya sazan balığı yememesi gibi şeylere dikkat etmesi gerekiyormuş. Kimse önceden nelerden vazgeçeceğini söylemizmiş. Hatta büyücü kadın bile bunu başkalarıyla paylaşmazmış. Böylece hastalığı geri dönmeyeceğine inanılırmış. Hatta bazen bu yasak tam 40 gün sürüyormuş. Bu daha hafif durumlarda uygulanıyormuş, ancak daha ciddi durumlarda yasak, ömür boyu sürüyormuş. Böylece insanlar bütün bu yasaklara uymak zorundaymış. Ve çevrede herkes bu yasakları anlayışla karşılıyormuş.
Çeviri: Şevkiye Çakır
Sofya'ya yakın Pernik kasabasında Bulgaristan’ın en renkli, en gürültülü, en kalabalık festivale ev sahipliği yapıyor. “Surva” adı taşıyan bu eski gelenekte bellerinde çanlarla, yüzlerinde maskelerle, birbirinden farklı ürkütücü kostümlerle giyimli..
Her yılın başında Pirin bölgesinin Razlog kasabasında ve çevre köylerinde Babinden için yoğun hazırlıklar başlar. Bu halk bayramı, gelinlerin doğumuna yardımcı olan ebelere ve kadınlara adanmıştır. 21 Ocak'ta kutlanan bu gün, Razlog'da en çok saygı..
İsviçreli etnolog ve müzik yapımcısı Marcal Cellier (1925-2013) bundan 10 yıl önce aramızdan ayrıldı. Cellier ülkede ve ülke dışında Bulgar müzik kültüründe derin izler bıraktı. Marcal Cellier ve eşi Chatrin hayatının büyük bölümünü..