Kelime anlamı itibarıyla güven içinde olup korkusuzluğu ve doğruluğuna inandığı şeyi tasdik etmeyi ifade eden bir sözdür iman. İslâmî bir kavram olarak da Allah’a ve peygamberleri vasıtasıyla insanlığa gönderdiklerine inanmak demektir. Bir şeye inanmak, öncelikle o şeyin doğru olduğunu kabul etmeyi, tasdik etmeyi gerektirmektedir. İnsan bir şeyin doğruluğunu kabul edip ona inandıktan sonra onu korumak, sahip çıkmak için yapmayacağı bir şey yoktur.
Çünkü insan, inandığı şeyden güç almaktadır, bu inancın sağladığı alanda kendisini güvende hissetmektedir ve kendisine güvenmektedir. Hele inandığı şey, yoktan var etmeye, can alıp vermeye muktedir, kalpleri evirip çeviren, gizli ve açık her şeyi bilen yüceler yücesi olan Allah ise bu inancı, insana en sağlam ve güvenli sığınak, en zengin ümit kaynağı ve sınırsız imkânlar sağlayan bir güç olmaktadır.
İmkân, Cenâb-ı Allah’ın zengin hazinelerinden insana yapılan ikramdır. İmkânı mümkün kılan vâcibü’l-vücut olan Allah’tır. İnsanı sınamak amacıyla imkânları önüne koyup potansiyel olarak sunmaktadır ve değerlendirilmesi durumunda imkânlar insana değer katmaktadır. Pek tabiî, insanın bu imkânlardan faydalanması için öncelikle onların faydasına ve onların kaynağına inanması gerekmektedir.
Güçlü bir iman, insana bedenin sınırlı imkânları dışına çıkma fırsatı vermektedir. İnancı sayesinde bedenin sınırlarını aşan ve ruhun enginliğiyle zenginleşen, fizikî imkânları yok saymadan mâveraya, metafizik dünyaya açılan insan, hayata ve olaylara başka pencereden ve üstten bakmaya başlamaktadır. Bu sayede Cenâb-ı Allah’ın ekstradan birtakım nurlu lütuflarına da mazhar olunca ufku genişler, karşısına çıkabilecek engellerin bazılarını görmezlikten gelerek, bazılarını da yıkarak aşmaktadır.
“Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin... Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz.” Allah Teâlâ’nın lütuflarını gözler önüne seren Rahmân suresinin 33. ayetinin işaret ettiği güç de bu ihsanlar arasındadır ve sözü edilen gücün esası imandır.
Bu sebeple insan, imkân sahibi olmak için imanını diri tutmalıdır. Sunulan imkânları değerlendirmek suretiyle imanını beslemesi durumunda insanın imkânları artacaktır. Ve iman varsa, imkân da var sözü tahakkuk edecektir.
1908 yılının 22 Eylül tarihinde Bulgaristan’ın bağımsızlığı ilan edildi. Bulgaristan’ın tarihinde tek başına gerçekleştirilen en cüretkâr eylem olan Doğu Rumeli ile Bulgaristan Prensliği’nin Birleşmesi’nden otuz yıl sonra Bulgarlar bir kez..
21 ve 22 Eylül tarihlerinde Sofya’nın konukları ve sakinleri Büyük Konstantin’in oğullarından biri olan II. Konstantius’un hükümdarlık sürdüğü dönemin tarihi dokusunu yansıtan bir etkinliğe katılabilir. Geç antik çağının yeniden canlandırıldığı..
Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesizniz.
Meryem Ana'nın Tapınağa Giriş Yortusu (Vıvedeniye Bogorodiçno),Ortodoks dünyasının en eski ve saygın bayramlarından biridir. Patrik Tarasius döneminde 8...