Göç konusu, Brüksel'in bu konuyu sınırlamak için yeşil ışık yakması yönünde artan baskı bağlamında, Avrupa gündeminin bir kez daha gündemine oturdu. Bazı Avrupalı liderlerin yasadışı göçmenlere karşı daha radikal bir yaklaşım yönündeki çağrıları güçleniyor. Almanya, tüm Schengen sınırlarında sınır kontrollerini yeniden uygulamaya koyarken Fransa Başbakanı Michel Barnier, Fransa'nın Avrupa'daki sınırlarını kontrol etmek için Almanya'nın adımlarını takip etmesi gerektiğini vurguladı.
İtalya ve Slovenya'nın Hırvatistan ile olan sınırlarında hâlâ sınır kontrolleri mevcut, Polonya Başbakanı Donald Tusk ise, Polonya'nın göçmenlere sığınma hakkı vermeyeceğini açıklayarak herkesi şaşırttı. Avrupa Sınır ve Sahil Güvenliği Ajansı'na /Frontex/ göre, AB'nin Belarus ile olan doğu kara sınırında bu yıl yasa dışı geçişlerde yüzde 192'lik bir artış kaydedildi.
Belarus'tan gelen yeni yasadışı sınır geçiş dalgasıyla karşı karşıya kalan Tusk, yasadışı göçe karşı “acımasız” mücadele sözü verdi:
“ Yasadışı göç söz konusu olduğunda ve yalnızca güvenliğimizi sağlayan Avrupa göç yasalarına uyma konusunda kesinlikle sert ve acımasız olacağım. Güvenliğimize zarar verdiğine ikna olursak, Avrupa Birliği'nin hiçbir fikrine saygı göstermeyeceğiz ve bunları uygulamayacağız.”
Bu yılın Nisan ayında, Avrupa Parlamentosu nihayet yeni AB Göç ve İltica Paktı’nı onayladı.AB Göç ve İltica Paktı’na göre, sığınma başvuruları AB sınırları da dahil olmak üzere daha hızlı işleme alınmalı ve geri dönüşler daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Polonya ve Macaristan'ın şu ana kadar onaylamayı reddettiği anlaşma, geçiş noktalarının kapatılmasına ve sığınmacıların kayıt altına alınmasına olanak tanıyan bir “kriz” düzenlemesi içeriyor.
AB yasalarına göre, yasadışı göçmenler şu anda üçüncü ülkelere gönderilemiyor, ancak bu yılın Mayıs ayında 15 üye ülkeden oluşan bir grup, Avrupa Komisyonu’na, reddedilen sığınmacıların menşe ülkelerine geri gönderilene kadar gözaltında tutulabilinecek AB dışında "geri dönüş merkezleri" fikrini sundu. Birkaç ay sonra İtalya, Arnavutluk'la göçmen anlaşmasını uygulamaya koydu ve birkaç gün önce de Roma ile Tiran arasındaki anlaşma kapsamındaki ilk göçmenler, Arnavutluk’a ulaştı.
Beş yıllık anlaşmanın değeri yıllık 160 milyon avro olarak hesaplanıyor.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni başarıyı memnuniyetle karşıladı:
“Bu, Avrupa ruhunu tam olarak yansıtan ve diğer ülkelerde de kullanılabilecek tüm önkoşulları taşıyan yeni, cesur ve benzeri görülmemiş bir yoldur.”
Strateji, geniş bir halk desteği kazandı, ancak insan hakları örgütlerini hayal kırıklığına uğrattı.
İtalya -Uluslararası Af Örgütü, anlaşmayı "İtalyan hükümetinin üzerine gölge düşüren acımasız bir deney" olarak nitelendirdi. Uluslararası Af Örgütü İtalya şubesi Müdürü Ileana Bello şunları paylaştı:
“Bu göçmenlerin oraya konuşlandırılması durumunda ne olacağı kesin değil.Savunmasız göçmenleri transfer etmeyeceklerini söylüyorlar, ancak daha sonra nasıl seçeceklerini ve gönderilmeyenlerin aslında Avrupa, AB veya İtalya'da sığınma arayanlarla eşit şartlarda olmasını nasıl sağlayacaklarını bilmiyoruz.”
Bu kaygıların dışında istatistikler, üçüncü ülke vatandaşlarının geri gönderilmesine ilişkin kararların yalnızca %20'sinin başarıyla uygulandığını göstermektedir. AK Başkanı Ursula von der Leyen, İtalya ile Arnavutluk arasındaki anlaşmayı "potansiyel bir seçenek" olarak değerlendirerek Komisyonun yakında göçmenlerin dönüşüne ilişkin yasa teklifleri sunacağına dair güvence verdi. Özellikle dış kaynaklı merkezler için çeşitli seçenekler tartışılıyor:
“Birincisi korunmaya muhtaç göçmenlere yönelik merkezler, tartışma ise güvenli üçüncü ülkelerle ilgiliydi.İkincisi ise, AB'de kalma hakkı olmayan göçmenlere yönelik merkezlerdir. Bu durumda insanların menşe ülkelerine dönmeleri mümkün değilse orada ne kadar kalabilecekleri sorusu ortada kalıyor.Üçüncü seçenek, göçmenlerin mahsur kaldığı ve AB’ye girmelerine izin verilmeyen AB üyesi olmayan ülkeler için, Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Uluslararası Göç Örgütü'nün yardımıyla ve Avrupa Birliği'nin mali desteğiyle geri gönderilmeleridir.”
Bulgaristan hükümeti, Bulgaristan'ın, göç baskısı altındaki ülkelerden uluslararası koruma talep eden veya uluslararası koruma alan üçüncü ülke vatandaşlarının gönüllü olarak yer değiştirmesine ilişkin AK kampanyalarına katılımını onaylayan bir kararı kabul etti.
Aynı zamanda, geçici Başbakan Dimitar Glavchev, göçmenler için dış kaynak merkezleri kurulması fikrini onayladı:
”Bu tür merkezlerin üçüncü ülkelere yaptırılması kötü bir fikir değil ve destekleyeceğimiz güzel bir örnektir.Türkiye Cumhuriyeti ile işbirliği bizim için yeterlidir.”
Demokrasi Araştırmaları Merkezi Güvenlik Programı Müdürü Dr. Atanas Rusev'e göre,yaklaşan daha katı göç politikası, Avrupa ve Orta Doğu'da devam eden çatışmalar nedeniyle yeni bir mülteci dalgası riski nedeniyle değil, AB'de aşırı sağ duyarlılığın yükselişine yanıt olarak ortaya çıkıyor. “Euranet Plus” Radyo Ağı programına konuşan Atanas Rusev, yeni bir mülteci dalgası trendini özetledi:
“ Bu aşamada eğilim, giriş yapanların sayısı artmak şöyle dursun, daha da aşağıya doğru yöneliyor. Çatışmala,r bugüne ait değil ve 2014-2016'da Suriye'deki savaşla ve ardından Ukrayna'daki savaşın başladığı 2022 yılındakiyle aynı büyüklükte bir göçmen dalgası için yüksek riskli çatışma türü şu anda görülmüyor.
Dolayısıyla bu anlamda, yasadışı göçmenlerle ilgili siyasi konuşmalarda herhangi bir radikalleşme görürsek, bu daha çok Avrupa'nın tamamında devam eden siyasi süreçlerden kaynaklanmaktadır. Daha fazla ana akım partiyi, yasadışı göçmenlere karşı daha sert politikalar aramaya iten bir aşırı sağ konuşma dalgası görüyoruz. Ve bu dalganın önümüzdeki dört ila beş yıl içinde Avrupa'da göçle ilgili politikaları ve siyasi düşünme, konuşma ve hareket etme biçimini belirleyeceği açıktır”.
Genel olarak yasadışı göç konusunda bu kadar katı bir politikası olmayan ve AB mevzuatına uyum sağlayan liderler üzerinde tam olarak bu tür bir baskıdan bahsedebilir miyiz?
“ Bence en büyük iki örnek, şu ana kadar Avrupa'daki sığınmacılara yönelik tam insan hakları korumasının desteklenmesinin temel dayanakları olan Fransa ve Almanya'dır. Önceki yıllarda yapılan tüm bu söylemler, Almanya ve Fransa'da siyasi gelişmelerin, aşırı sağın güçlenmesinin baskısı altında etkisini kaybetmeye başladı.”
Sizce, yasadışı göçmenlerle ilgili yeni düzenlemenin nasıl olacağını ve uygulamaya giden yolu çok uzun mı olacak?
“ Bu düzenlemenin tam olarak neye benzemesi gerektiğini anlamak uzun zaman alacak, çünkü şu anda İtalya'nın deneyimi oldukça sınırlı ve orada ikili bir anlaşmaya dayanıyor, oysa böyle bir modeli ortak Avrupa yapmak istiyorsanız, cevaplardan çok sorular var. İspanya ve Belçika'nın bu tür dış kaynaklı merkezleri fikrine daha sert bir şekilde karşı çıktıklarını görüyoruz.”
Bu politika olası mı yoksa AB üye ülkeleri arasındaki farklı duyguların arka planına karşı bir uzlaşma mıdır?
“ Benc,e Yunanistan'a bakmalı ve burada da neler olabileceğini düşünmeliyiz, çünkü şu anda yaşananlar büyük ülkelerin, destinasyonların Avrupa çapında kolay bir çözüm bulamamasından kaynaklanıyor. Herkes kendine göre varyant arayışı içersindedir ve İtalya bu konuda, yolu gösteren ülkedir. Daha küçük üye ülkeler,zenginlerin, kaynaklarını ve nüfuzlarını bir çözüm bulmak için kullanacağından endişeleniyor ve haklı olarak da öyle. Peki AB'nin geri kalanına ne olacak? Ben şahsen, bu tip kararlar konusunda kötümserim ve İtalya'da Meloni modelinin şiddetle eleştirilmesi ve sonuçların muhtemelen harcanan kaynaklara ve zamana değmeyeceği tesadüf değildir. Dolayısıyla üçüncü ülkelerle bu tür bir çözüm, elde edilebilecek sürdürülebilir bir çözüm değil, ancak Avrupa'da hakim olan ruh hali göz önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda muhtemelen göreceğimiz şe,y diğer ülkelerle yeni pilot projeler olacak, ancak ne ölçüde başarılı, bu konuda ben oldukça şüpheciyim."
Geçici Başbakan Dimitar Glavchev, yasadışı göçü durdurmadaki yüksek başarı oranına dikkat çekti ve aynı zamanda, göçmen merkezlerinin üçüncü ülkelerde kurulmasının kötü bir fikir olmadığını da belirtti. Bu, Avrupa göç politikasındaki reformla nasıl örtüşüyor ve ülkemiz derin reform konusundaki gerçek tartışmanın dışında kalacak mı?
“Maalesef, nihayet Schengen'i kazanmaya çalışırken, AB'deki iki taraf arasında kaldık, insan hakları ve mültecilerin korunmasından yana olanlar ile sert bir duruşta ısrar eden diğer kamp olan "Avrupa Kalesi" vb. Sözüm ona “İki arada bir derede kalmış” durumdayken kendi politikanızı savunamazsınız ve hükümetlerimizin uzun süre böyle bir pozisyon almaması tesadüf değildir. Şu anda gidişat daha çok sert politikalara doğru kayıyor. Bu durumda söz konusu Glavçev’in tutumu, sanırım amaç, genel havayı takip etmek ama Bulgaristan'ın yapabileceği fazla bir şey yok. Şöyle ve böyle, biz, bu insanlar için nihai hedef değiliz. Bizim yapabileceğimiz şey, sınırlarımız daha iyi bir şekilde korumaktır.”
AB'nin dış sınırı olarak Dublin Tüzüğü kapsamında bize geri gönderilen göçmenlerin sayısının artmasını bekliyor musunuz?
“Doğruyu söylemem gerekiyorsa, bu iyi bir seçim balonu, ama gördüğünüz gibi 2014 yılından bu yana mülteci akını yaşanmadı.Sorun şu ki, geri dönüş mekanizmasının kendisi çalışmıyor ve bu, AB'deki mevcut tartışmaların merkezinde yer alıyor. Bu mekanizma birkaç nedenden dolayı çalışmıyor. Bunlardan en önemli olanlardan biri, bu tür yasadışı göçmenlerin en büyük kaynağı olan ülkelerin, yasa dışı olarak giriş yapan bu tür vatandaşlarını geri alma konusunda AB ile neredeyse hiçbir anlaşmasının olmamasıdır. Diğer bir sorun ise, Avrupa bu insanlara çok güçlü savunma hakları vermesidir. Birçok durumda onlar bu haklardan yararlanıyor, sistemi kötüye kullandıkları da dahil, son çareye başvuruyor ve ayrılma emrini aldıkları anda adresini değiştirip başka bir ülkeye gidiyor. Ve orada da aynı prosedür yeniden başlıyor ve bu insanları, pratikte bir noktada yasal olarak bile onları geri getirecek bir mekanizmanın olmadığı ortaya çıkıyor. Yani buna katkıda bulunan çeşitli faktörler var, ancak genel olarak geri dönüş, tüm bu yasadışı göçü düzenleyen yapının “”Aşil topuğudur” ve ne kadar çabalarsak çabalayalım, gerçekte kolay çözümler yoktur.”
Çeviri: Şevkiye Çakır
Bu haber, AB “Euranet Plus” Radyo Ağı çerçevesinde hazırlanmıştır. Haberin orjinalini buradan dinleyebilirsiniz.
Moldova'nın AB üyeliğine ilişkin, ülke Anayasası’na yazılacak stratejik bir hedef olan referandumun sonuçları, her ne kadar Avrupa şüphecilerine “kıl payı” yaklaşsa da, ülkenin Avrupa yanlısı bakış açısını güçlendirdi. Ancak..
Sofya’da 28 Kasım 1938’da yayınlanan “Besarabya Bulgarları” gazetesinin tek sayısında “Besarabya Bulgarları, Bulgar halk cüssesinin, Bulgar manevi ve kültürel birliğinin ayrılmaz bir parçasıdır ve böyle kalacaklar, zira aramızdaki bağ güçlüdür”..
“Hak ve Özgürlükler İttifakı” , Türkiye’de Bulgaristan’daki erken Parlamento seçimleri için kullanılan 48 000'den fazla oydan yaklaşık yüzde 65'ini ikna edici bir şekilde kazandı. Bu, 46495 kişinin oy kullandığı Haziran seçimlerine nazaran biraz..