Roma’dan daha eski bir kent, bir dünya şehri düşünün. Medeniyetler beşiği ve antik dönemlerden günümüze kadar gelen bir kültür ocağı!
Onun adı Plovdiv!
Büyük İskender’in babası 2. Filip tarafından 2. asırda kurulan kente Filipopolis adı verilir- Filip’in şehri olarak anılır.
Yedi bin yıllık tarihinde Romalılar, Bizanslılar, ardından 1372 yılında Lala Şahin Paşa birliklerinin girişiyle Osmanlı tarafından ele geçirilir, Rumeli Beylerbeyi Vilayet merkezi ilan edilir.
Tüm dönemlerde Asya ile Avrupa arasında, Ortadoğu ile Avrupa, İstanbul’daki Bâb-ı Âlî’nin dış dünyayla bağlantısı olduğu için, her zaman çok önemli bir jeostratejik yer almıştır.
Evliya Çelebi 17. yüzyılda o dönem adı “Filibe” olan şehri anlatan seyahatnamesi şöyle başlar:
“Yedi adet yamru- yumru tepe üzerine kurulmuş Felipe şehri”.
Bu tepeler Plovdiv’i Bulgaristan’ın “Yedi Tepeler Şehri” yapmıştır.
Bugün de Sahat Tepe, Cendem Tepe, Nebet Tepe, Bunarcık Tepe, Taksim Tepe, Cambaz Tepe hala dimdik ayakta, yedinci tepenin ise ana caddenin kaldırım taşları yapımı için yıkıldığı söylenir.
1904 yılından sonra Çarlık döneminde ise, gerek İtalyan ve Avusturya mimarları, gerek ise Münih Kraliyet Okulunda mimar olan Nikola Neşev gibi mimarların projeleriyle Plovdiv’in ana caddesinin cehresi oluşturulur.
Düşünün tam iki kilometrelik yürüme mesafesinde bir ana cadde- “Knyaz Aleksandar 1. Batenberg” caddesi Avrupa’da en uzun yaya yürüme caddesi.
Gelin şimdi hayali turumuza başlayalım.
İlk noktamız “Dondukova Gradina” parkı.
Bu park 1878 yılı ardından kurulan ilk kamu parkı olmuştur. San Stefano /Aya Stefanos/ Antlaşmasıyla oluşturulan Bulgaristan’ın ilk valisi Knyaz Dondukov- Korsakov’un talimatıyla dönemin ünlü mimarı Lusien Shevalas ilk bahçe- par düzenlemesini yapar. 1880 yılı olarak tarihlendirilen park, ülkenin “Park Sanatı Anıtı” statüsüne sahip.
1891 yılında Plovdiv’de ilk tarım fuarı düzenleneceği zaman, Sahat Tepe’nin güneyinde bulunan ve adı “Şehitlik” olan Türk mezarlığı yıkılır ve 1892 yılında yerine Avrupa gazetelerinin bile övgüyle bahsettiği 90 bin metre karelik park açılır.
Günümüzde de şadırvanlar, balıklı yapay göletleriyle, müzik çalan fıskiyeleri ve muazzam yeşilliğiyle Plovdivli’lerin en sevdiği ve serbest zaman geçirdikleri yerdir.
Parkın hemen önünde ise 2. Filip’in kurduğu şehrin kalıntıları yer alıyor.
Oradan başlayarak, Filipoplis’in atnik kalıntıları “Cumayata” meydanında Roma Stadyumuna kadar devam ediyor. Hala ana caddenin bazı mağazaların altında 2. asırdan kalan arkeolojik bulgular var.
Bütün bu şehrin üzerinde ise Çarlık döneminin en güzel- Viyana, Neo- session ve barok tarzındaki evler süslüyor ve güzelliklerde birbiriyle adeta yarışıyor.
Ana cadde başlangıcında “Bunarcık tepesinin” üzerine “Alöşa” anıtı da turistlerin ilgisini çekiyor. Sovyet komünist gencinin ifadesi ”Alöşa” 1989 yılı demokrasi döneminden sonra, anıtın yıkılması gündeme geldi. Ancak nesiller boyu Plovdivlinin sevdiği bir anıt olan “Alöşa’nın yıkılmasına izin verilmedi.
Ana caddenin ortasında kendinizi adeta Linda Woolverton'ın “Harikalar diyarında Alice” gibi hissedeceksiniz.
Roma Stadyumu
2. yüzyılın başında Roma İmparatoru Adrian tarafından kurulan stadyum, uzun süren kazılar ardından tüm ihtişamıyla ortaya çıkarıldı. 240 metre uzunluğundaki Roman Stadyumun kuzey tarafı, Osmanlı döneminin en güzide örneklerinden “Murad Hüdavendigar”- Cuma Caminin temellerine kadar dayanıyor.
“Cumayata” meydanında antik Roma ile Osmanlı, günümüz Plovdiv’in dinamik hayatı ve sosyal yaşamın renkleri buluşuyor. Ana caddeden bu meydana gelmeden önce “Plovdiv Together 2019” Plovdiv Kültür Başkenti yazısında fotoğraf çektirmeyi de unutmayın lütfen.
Sokağın maskotu olan Milö’nun anıtı da fotoğraf için sevilen noktalardan biri. Bugün de caddenin sesi, soluğu, kulağı Milö’dur. Onun kulağına fısıldayacağınız dilek, hele de bir fotoğraf karesinde ölümsüzleşirse, mutlaka gerçekleşeceğine inanılır.
Roma Stadyumuna kadar uzanan turumuzun sonunda Plovdiv’i dünya şehri yapan, tarihlerin kesişmesi, medeniyetler beşiği ve farklı kültürlerin ocağı haline getiren eskiden “Cumayata” şimdi “Rimski stadion” olan meydan biraz boş vakit geçirme zamanı için çok uygun.
Bundan sonra Plovdiv turumuzun uzun yolu devam eder.
Cuma Camii’den yukarı “Stariya Plovdiv” Eski Şehre gideceğiz, 250 yıllık taş kaldırımlar ve dar sokaklardan yürüyeceğiz, UNESCO dünya tarih ve kültür mirası ve Bulgaristan’ın en çok ziyaret edilen o Üç Tepe Eski kenti gezeceğiz.
Bu gezimizin devamı için bu haftanın “Perşembe Ekspresini” kaçırmayın!
Sevda Dükkancı
Geleceği her ne kadar dizayn etmeye çalışırsak bazen hayatımızı asıl belirleyen şey, rastlantılar olur . Bir buraya bir oraya savrulup tesadüfler dizisi peşinde sürüklenen insanın kendini muhteşem bir masalın içinde bulması da ihtimaller dahilinde...
Meslek hayatına gazeteci olarak BNR Şumen Radyosundan başlayan Türkan Ali, günümüzde çok uzaklarda, İngiltere, Cambridge’de Pazar Bulgar okulu açtı ve kendini çocuklara ana dili ve vatan dili öğretmeye adadı. “Vasil Levski” okuluna Cambridge’de..
BNR Hristo Botev programından Zornitsa Gırkova, Dolni Dıbnik kasabasından Denitsa ve Radoslav Getov ailesine konuk oldu. Genç aile başta salata ve domates olmak üzere, bölgeye has kavun ve karpuz yetiştiriyor. Evin bahçesinde ve tarlada da..
Edirne Trakya Üniversitesi (TÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Yıldırım, 1878’den günümüze kadar Bulgaristan'dan Türkiye’ye..