Lüksemburg'da toplanan AB üye ülkeleri, İçişleri Bakanları Konseyi'nde ortak iltica sisteminde reform yapılması konusunda anlaşmaya vardı.
Karar, nitelikli çoğunlukla alınırken Bulgaristan, çekimser kaldı.
Reform çerçevesinde, mültecilerin bakımı için üye devletler arasında "zorunlu bir dayanışma mekanizması" kurulmasını ve sınırlarda belirli göçmenler için iltica başvurularının incelenmesi için hızlandırılmış bir süreç öngörülüyor.
Üye devletler, göçmen baskısına maruz kalan bir AB ülkesine gelen başvuru sahiplerinden belirli bir kısmını almayı kabul edecek ya da bunu yapmaması durumunda mali katkı sağlayacak.
Ayrıca sığınmacıları kabul etmeyen üye ülkelerin "her kişi başına 20 bin avro ödemesi" gibi yeni birtakım düzenlemeler geliyor.
Göçmenleri kabul etmek istemeyen Polonya ve Macaristan'ın bu tazminatları ödemeyi kabul edip etmeyecekleri sorusuna Avrupa İçişleri Komiseri Ylva Johansson şu cevabı verdi:
“Bunlar, sırf bu politikaya özgü değildir. Aslında, çoğu zaman yeni mevzuat hakkında bir sonuca vardığımızda bile, bazı üye ülkeler aşırı derecede karşı çıkıyor. Ama yürürlüğe girdiğinde tabii ki herkes tarafından uygulanması gerekiyor. Ve nihayetinde, Antlaşmaların koruyucusu olarak Avrupa Komisyonu, onların uygulanmasını ve saygı gösterilmesini sağlayandır.”
Ancak Avrupa İçişleri Komiseri Johansson'un bu güveni, Polonya'nın tutumu ile örtüşmüyor.
Polonya Başbakan Mateusz Morawiecki doğrudan ne yerinden edilmiş göçmenleri kabul edeceğini, ne de tazminat ödeyeceğini söyledi:
“5 yıl önce yaptığım gibi, Avrupa Konseyi'nde bunu çok güçlü bir şekilde,gerçekten çok güçlü bir şekilde protesto etmek niyetindeyim. Protesto şöyle dursun, bizler, ülkeler koalisyonu kuruyoruz. Almanya ile birlikte 2016-2018 yılları arasında Avrupa'ya taşınan "Sivil Platform"u anımsatan bir diktaya kesinlikle katılmayacağız.Haziran 2018 tarihinde Çek Cumhuriyeti ve Macaristan ile birlikte Avrupa'yı bundan koruduk.”
Bulgaristan'ın da kaygıları var ve bunlar, "çekimser" oyla ifade edildi. İçişleri Bakanı Kalin Stoyanov şunları belirtti:
„Aynı zamanda Avrupa sınırı da olan devlet sınırının korunmasını tek başına yapmamızının hiçbir yolu yoktur. Bu sorunu çözmek için yalnız bırakılamayız. Bundan dolayı da “çekimser” oy kullanacağız.Sorunu çözmek için daha genel bir yaklaşım, tüm üye ülkelerden daha ciddi ve garantili destek talep ediyoruz.”
Demokrasi Araştırma Merkezinde “Güvenlik” Programı baş uzmanı Tihomir Bezlov, “Sığınma taleplerinin değerlendirilmesi gibi ciddi bir yük, üzerimize düştükten sonra gerçekten başa çıkabilecek miyiz?” şeklindeki soruya şöyle cevap verdi:
“Ben pek bir fark göremiyorum, detayların nasıl tanımlanacağını yaşayıp göreceğiz. Aslında şimdi de tek başına başarıyoruz. FRONTEX'in az sayıda görevlisi var, ancak genel olarak, 2013'te yaşanan dönemsel krizlerden, yani göçmen krizinin başlangıcından bu yana, Bulgaristan kendi başına mücadele ediyor. Tabii, burada Türkiye ile olan ilişkilerimiz bağlamında, oynadığı rolü de hesaba katmamız gerekiyor. Bu değişikliğin benimsenmesinden sonra tam olarak ne olacağına dair çeşitli yorumlar var. Burada başlıca yenilik, tabiri caizse, göçmenleri kabul etmek istemeyen ülkelerin bunun bedelini ödemesine izin vermesidir.”
Ancak, bu, değişikliklerden önce de vardı…
“Evet, ama bunun hayata geçirilip birilerin ödediğini duymadım. Aslında Bulgaristan'daki büyük fark, sınır ülkelerine giren göçmenlere kota tahsis seçeneğinin tartışıldığı 2015 yılına dayanıyor. Daha o zaman, bu kotalarla tam olarak ne yapılacak, Bulgaristan ne durumda olacak, ne kadar alacak vs gibi bu konular gündeme geldi.
Buna benzer bir düzenlemeyle ilgili temel sorun, göçmen kotanızın olması veya Bulgaristan'da herhangi bir göçmenin olması için göçmenlerin burada kalmak istemeleri gerektiğidir.
Gerçek durum şu, göçmenlerin ortalama geçiş sürelerinin yani mülteci merkezlerinde kalış sürelerinin 4 ila 15 gün arasında olmasıdır.
Asıl sorun şundan ibaret, Bulgaristan'a düzensiz olarak giren bu insanlar tam olarak nasıl Batı'ya devam ediyorlar.Ya Sırbistan üzerinden ya da çok küçük bir yüzdeyle Romanya üzerinden. Ve gerçekten bu insanları burada kalmaya ikna edemezsiniz. Olan şu ki, Sınır veya Güvenlik Polisi tarafından gözaltına alınıyor, İçişleri Bakanlığı Göç Müdürlüğü merkezlerine götürülüyor, oradan Devlet Mülteciler Dairesi merkezlerine yerleştiriliyor ve bu insanlar açık tip mülteciler merkezlerinde kalıyor.
Yani, onu, örneğin Yunanistan'daki gibi kapalı mülteciler merkezinde tutmuyorsunuz ve her zaman buradan çıkabiliyor. Bir sonraki göçmen kaçakçısını bulunca bir arabaya, otobüse, kamyona biniyor ve ülkeyi terkediyor.
- Örneğin, göç baskısına maruz kalan bir ülkeden gelen göçmeni kabul etmediğimiz durumda bu, değişikliklerde belirtildiği gibi, kişi başına 20 bin avro ödememizi reddetmek bütçemizi nasıl etkileyecek?
- Böyle bir tartışmaya girmek işimize yaramaz. Şu anda anlaşıldığı gibi açıkçası bazı endişelerimiz var ve bakanın bu şekilde oy kullanması da gerçeği yansıtıyor ve bununla, bizler şunu söylüyoruz: “Evet, kabul edilmesinde sakınca görmüyoruz, sorun şu ki, şu anda bazı merkezleriniz var, muhtemelen bazı altyapıları geliştirebilirsiniz ve daha da ileri gidebilirsiniz, yatırım yapabilirsiniz, ancak bu insanlar burada oturmayacaklar. Örneğin, çok daha yüksek gelir kaynaklarının, çok daha büyük sosyal yardımların olduğu Almanya, Fransa, Avusturya ile tabiri caizse rekabet edemezsiniz. Ve tabii ki, göçmenlerin büyük bir yüzdesi oraya gidiyor.
2022 Bulgaristan verilerine bakacak olursak, BulgaristanMültecilerAjansı geçen yılyaklaşık 20 bin kişiyi kaydetti.Bunlardan yaklaşık 16 binin prosedürleri, açıkçası ülkeden ayrıldıkları için sonlandırıldı.Yani, prosedür hiç tamamlandı. Şu anda, sözüm ona sığınma başvurularının hızlı bir şekilde işleme alınması için AB ile bir pilot proje mevcut ve cevap tam anlamıyla iki gün içinde veriliyor, yani onları ya reddediyorlar, ya da kabul ediyorlar. Ancak olan şu ki, bu insanlar aynı şekilde ülkeden ayrılıyorlar, ister statü alsınlar ister mülteci olarak tanınsınlar. Burada bazı farklılıklar var, örneğin, Suriyeli göçmenler, kendilerine mülteci statüsü verileceğini bildikleri için, genellikle ailelerini Bulgaristan'da bekliyorlar, ancak daha sonra ülkeden ayrılıyorlar.”
- Ne de olsa, biz ülke olarak dış sınırı oluşturuyoruz ve bu baskıya tek başımıza dayanamayacağız, özellikle iltica prosedürlerinde...
- İşlemler toplu halde durduruluyor. Bu kadar işlenecek bir şey yok, çünkü bu kişi, başvurusunun işleme alınmasını beklemiyor.O, açıkçası ülkeden ayrılıyor. Bizim için üzücü ve sorun teşkil eden şey şu ki, geçen yıl çok sayıda olayı yaşamamızdır. Şehirlerde, ülke yollarında yaşanan kovalamacalarda ve bu tür ciddi olaylarda öldürülen 5 polis var. Gerçekte, ülkemizde kaç mültecinin öldüğünü bilmiyoruz. Yani, bazı son derece ciddi olaylar yaşandı, örneğin 2015 yılına nazaran, söz konusu göçmen kaçakçılığı yapan gruplar artık polise itaat etmiyor.
Tam sınırınızda ve ülke içinde hareket edilirken oldukça zor bir durumortaya çıkıyor.Sonra ne oluyor, bu insanlar gözaltına alınıp mülteci merkezlerine sevk edildikten sonra, onlar buradan yine ayrılıyorlar. Söz konusu merkezleri birkaç kez terk ettiklerine dair örnekler var, ama genel olarak söz konusu kişiyi gözaltına alırsanız mahkum edilebilinir. Ancak bu, çok nadir yaşanıyor. Ortalama bir mültecinin Bulgaristan'dan geçerken stratejisi, kimsenin onu ülkede zorla alıkoymayacağına dairdir ve bu nedenle, geçmenin nispeten kolay olduğunu düşünüyor. Sınırda veya ülke içinde yakalansa bile açık tip merkezlerde barındırılıyor ve oradan ayrılmakta bir sakınca görmediğini de biliyor.
- Göçmenlerin, menşe ülkeleri olmayabilen geri dönüşlerinde üçüncü ülkelerle işbirliğimizi ne ölçüde uygulayabiliriz?
- Bunun tam olarak nasıl sonuçlanacağını hayal bile edemiyorum. Onu nereye geri göndereceksiniz - Pakistan'a mı yoksa Afrika'da bir yere mi?Onu isteyecek bu ülke hangisidir?
- Sizce, bu değişikliklerin kabul edildiği siyasi bir bağlam var mı? - Bunun tam olarak nasıl sonuçlanacağını hayal edemiyorum.Bence şu anda AB'de gerçekte olan şey, çeşitli Avrupa ülkelerini yöneten siyasi partilerdeki değişimdir. AB'ye hakim olmaya başlayan bir sağcı partiler dalgası var ve bu durum, göçe karşı tutumları değiştirmeye başlıyor. İsveç’ten başlayıp İtalya’ya kadar uzanabilirsiniz. İspanya'da sağın kazanması muhtemel bir seçim var, aşırı sağın ise büyük olasılıkla büyük bir varlığa sahip olması da muhtemeldir.
Döneminde mültecilere karşı oldukça hoşgörülü olan Yunanistan'da Çipras'ın solcu SYRIZA hükümetinin yerini, AB tarafından eleştirmek de dahil olmak üzere, çok kısıtlayıcı bir mülteci politikasına sahip olan sağcı bir hükümet aldı.
Yani AB ülkelerinde gerçekte olan şu ki, sağa doğru bir hareket söz konusu ve ülkelerin düzensiz göçmenlere yönelik kısıtlayıcı davranışlarına yönelik bu tutum, genellikle sol eğilimli olan AB yönetimiyle giderek daha ciddi bir şekilde çatışıyor.
Bu durumu şöyle izah edebiliriz, sağcı hükümetler ulusal güvenliğe, solcu hükümetler insan haklarına odaklanıyor.
- Daha doğrusu liberaller…
- Daha ziyade sol-liberalden bahsediyoruz, çünkü mülteci kabulü açısından oldukça aşırı olan sağ-liberal de var.
Ve örneğin İsveç gibi, sırf bu büyük göçmen akımlarını entegre etme kapasiteleri nedeniyle göç politikalarını sona erdirmek zorunda kalan solcu hükümetlerden de bahsetmelisiniz. Çünkü bu insanların çok küçük bir yüzdesi aslında politik riskleri olan mültecilerdir. Büyük çoğunluk, hem sol hem de sağ bunu kabul ediyor, ekonomik göçmenlerdir.
- Ancak, Avrupa Parlamentosu değişiklikler hakkında henüz söz sahibi olmadı. Bunları onaylayacağını düşünüyor musunuz?
- Sanırım bir çözüm aranıyor, uzlaşma girişimleri yapılıyor.Ancak Avrupa'daki göçe ilişkin bu sol ve sağ görüşler arasında çok fazla çelişki var.Bu çelişkilerin çözümüne ilişkin sorunlar devam edecektir.
Ana çatışmanın nelerden oluştuğunu tanımlamaya çalışırsak, örneğin sol-liberal görüşler şöyledir, diyelim ki, her yıl AB'ye bir milyon, bir milyon filan göçmen giriyor. Bu 10 yılda 10 milyon yapar ve AB gibi demografik olarak büyük bir topluluk için sorun teşkil etmez. Artı, yaşlanan bir nüfusa sahip olduğu için AB’nin işgücüne ihtiyacı var. Bu, daha yumuşak bir göç politikası aramamız gerektiği fikrini beraberinde getiriyor. Ancak burada sorunlar var, diyelim ki İsveç gibi ülkeler göçmen kabul ediyordu, ancak olan şu ki, göçmenler büyük şehirlerde yoğunlaşmış durumda. Orada sosyal ve kriminal sorunlar başlıyor ve buna bağlı olarak, sağcı partiler kazanmaya başlıyor.
İtalya ve Yunanistan'daki kamuoyu yoklamalarına bakacak olursanız, gelen mültecilere karşı çok hoşgörülü olduklarını göreceksiniz. Ancak bu durum 5-6 yıl zarfında değişti. Avrupa'da, gelen göçmenlere dostça davranan bir ülke yok denecek kadar azdır. Ve asıl sorun, gelenlerin vasıflı işçi ve eğitimli insanlar olmamasıdır ve entegrasyonlarında büyük sorunlar yaşanıyor.
Bulgaristan'dan geçen Afgan göçmenlere bakacak olursanız, 20 yaşın üzerinde olmalarına rağmen 5-6 yaşındaki bir çocuğun bilişsel düzeyindeler. Saati bilmiyor, koydukları odalarda yatakta yatamıyor, yerde yatıyorlar ve bir köşeyi tuvalet olarak kullanıyorlar.
Yani, davranışlarını değiştirmek için büyük finansal kaynaklara yatırım yapmanız gerekiyor. Ve daha yaşlı olanlarla ise bunu asla yapamazsınız.
Yani milli ürününüze değer katmayan insanlara sahipsiniz ve bunları en azından asgari düzeyde entegre etmek için bütçenizden kaynak ayırmanız gerekiyor. Ve bu da, gerçekle aramızdaki büyük sorun ve çatışmadır.”
Yazı: Anguelina Piskova
Türkçesi: Şevkiye Çakır
Bu haber, AB “Euranet Plus” Radyo Ağı çerçevesinde hazırlanmıştır. Haberin orjinalini dinleyebilirsiniz.
Halkı aydınlatanlar, yalnızca şükran ve hayranlık duyulan kişiler değil, tarihimizde milli aidiyet duygumuzu uyandıran en önemli şahsiyetler olarak görürüz. Ancak “halk aydınlatan” kavramının arkasında nasıl bir arketip duruyor ve neden Halk..
Moldova'nın AB üyeliğine ilişkin, ülke Anayasası’na yazılacak stratejik bir hedef olan referandumun sonuçları, her ne kadar Avrupa şüphecilerine “kıl payı” yaklaşsa da, ülkenin Avrupa yanlısı bakış açısını güçlendirdi. Ancak..
Sofya’da 28 Kasım 1938’da yayınlanan “Besarabya Bulgarları” gazetesinin tek sayısında “Besarabya Bulgarları, Bulgar halk cüssesinin, Bulgar manevi ve kültürel birliğinin ayrılmaz bir parçasıdır ve böyle kalacaklar, zira aramızdaki bağ güçlüdür”..