Doktorlar arasında aşı karşıtı bulmak oldukça zor. Ancak “ne pahasına olursa olsun” aşı olmak, temel kural olan “her şeyden önce zarar verme” ilkesi ile çeliştiğinde durum değişiyor. Şimdi yeniden dünya genelinde yaklaşan yeni bir Covid-19 dalgasından bahsedilmeye, geçen yıl kıyameti andıran süreç hatırlatılmaya ve aşı olanların emniyette olduğu anlayışı çürütülmeye başlandı. Bize ulaşan çelişkili bilgiler, genellikle mali çıkarlarla ilgili olduğundan, Avrupa’da zorunlu aşılama girişimlerine şiddetle karşı çıkılmakta.
Aynı zamanda akıllarda şu sorular beliriyor – hastalığı atlatanlarda bağışıklık sisteminin yapay uyarılması gerekir mi ve bu zararsız mı? Cevapları ülkemizde virüs ile ilk karşılaşan doktorların bulunduğu “Pirogov” Tam Teşekküllü Acil Yardım Üniversite Hastanesi’nin Covid Bölümü’nde aradık.
Dahiliye Kliniği Başkanı Doç. Petır Atanasov şunları söyledi:
"Bir enfeksiyonu, bizim durumumuzda koronavirüsü atlatan kişi doğal yolla elde edilen bir tür aşı olmuş gibidir. Virüslerin büyük bir kısmı kalıcı ve bazen ömür boyu bağışıklık sağlar – yani doğal aşı denilebilir.
Suçiçeği geçiren bir çocuğun % 99 oranında etkili bağışıklığı olur. Bu çocuğu aşılamanın ne anlamı var? Zaten doğal yolla tamamlanmış bir aşılama süreci mevcut. Yani ateşi benzin ile söndürmek gibi bir şey. İlave antijenin verilmesi, hiperimmün, otoimmün reaksiyona neden olarak sadece insan sağlığını değil, hayatını bile tehlikeye atabilecek bir hastalığa yol açabilir. Bu yüzden, bu durumlarda çok mantıklı ve pragmatik davranmak gerek."
Bir yıl önce Covid – 19’a yakalanan, Pirogov’ta tedavi gören hastaların % 99’un bağışıklık sisteminde kalıcı bir artış gözlemlendi. 600 kişi arasında sadece üçünde antikor düşüşü var ve bu düşüş kritik düzeydeki seviyelere ulaşmış değil. Bu bilgi aynı zamanda dünya genelinde birçok klinik tedavi uzmanlarının yayınlamış olduğu çalışmalarda da yer aldı.
Doç. Atanasov konu ile ilgili şu açıklamayı yaptı:
"Hastalığı geçirmiş olan bir kişi "anti – SARS – Cov2” tipinin tüm antikor sınıfını taşırken, farklı aşılar sadece belirli bir IgG sınıfı üretir. Bunları hızlı müdahale için özel birimler olarak adlandırabiliriz, veya “denizaltıcılar”, “paraşütçüler”, “iç birlikler” gibi isimler de kullanabiliriz. Mevcut aşıların göz, burun ve bağırsak kısmında, yani giriş kapısında (sınırlarda) “istilacı” virüsü önleyen ve kan dolaşımına ulaşmasını engelleyen “sınır muhafızları” olarak adlandırılan IgA’nın “üretimini” sağladığı kanıtlanmamıştır.
Virüse yakalanan bir kişinin, aşı olan ve bir süre sonra yeniden aşılanması gereken bir kişiye nazaran çok daha hazırlıklı ve etkili bir orduya (yani tüm ordu birimlerine) sahip olduğu yapılan incelemeler sonucunda kanıtlanmıştır. Oluşan bu hastalıklı anlayışı, “ne pahasına olursa olsun aşılama” psikozunu aklım almıyor. İki farklı aşı olan vektör ve RNA ile aşı olanlardan bahsetmiyorum bile, çünkü bu sağduyuya aykırı bir şey. Bilim ile spekülasyon yapılmamalı. Hastalığı atlatanlar ise tam bir ayrımcılığa maruz kalmakta“ dedi.
Hastalığı atlatanlara kıyasla yeniden enfekte olanların sayısı araştırılmalı ve bildirilmelidir. Yani kalıcı bağışıklığı olan kişilerin birkaç istisna yüzünden yeniden aşılanması mantıklı mı? Bu soruya birçok doktorun cevabı “hayır” oluyor. Buna rağmen sağlık sertifikaları sadece aşı olan ve “hastalığı atlattıkları kanıtlanmış” kişilere verilmekte. Peki kayıtlı olmayan, ancak antikorları olan kişilere neden sertifika verilmiyor? Kimin nasıl bir bağışıklığa sahip olduğu ve başkaları için tehlike oluşturup oluşturmadığı bu antikorlar temelinde belirlenmekte. Uzmanların tüm uyarılarına rağmen, verilen sertifikalar yanıltıcı bir dokunulmazlık hissi yarattı ve vaka sayıları yeniden artışa geçti. Bu konu ile ilgili Doç. Atanasov’un yorumu şu şekilde:
"Gerçek anlamda bir dalga olmayacağını ümit ederek, önceki tsunami gibi bizi aşırı yüklemeden, yaklaşan salgın zirvesi ile başa çıkabileceğimize içtenlikle inanıyorum. Şu anda güvenilebilir bir veri tabanına dayanarak Bulgaristan vatandaşlarının kaçında antikor olmadığına kesin bir cevap vermem mümkün değil. Yaklaşık 2 milyonluk bir nüfustan bahsediliyor. Bu kişilerin arasında virüse yakalanmış, hafif veya belirti vermeden hastalığı atlatmış olanların sayısı yüksek olabilir ve onları koruyacak bir bağışıklık sistemleri var. Umarım yeni bir dalga olmaz! İki defa ciddi sınavlar verdik ve hazırlıklı olmamız gerek" dedi Doç. Petır Atanasov.
Fotoğraflar: BGNES
Çeviri: Bedriye Haliz
Uluslararası Menopoz Topluluğu ve Dünya Sağlık Örgütü tüm dünyadaki kadınların menopoz ve menopoz ile ilgili sağlık sorunları açısından bilinçlendirilmesi amacıyla 18 Ekim tarihini “Dünya Menopoz Günü” olarak kabul etmiştir . Ani ateş..
Avrupa’nın en büyük doğal ortamda yetişen, nesli tükenmekte olan Boylu ardıç (Juniperus excelsa) ormanı Pirin Dağı eteklerinde bulunuyor. “Tisata” park alanı bundan 75 yıl önce, 1949 senesinde “Doğal Sit Alanı” ilan edildi...
Kıyamet temalı Hollywood filmlerinde sıklıkla kullanılan olay örgüsünden biri, Dünya'ya çarpacak büyük bir asteroidin konu edilmesidir. Böyle bir felaketin önlenmesi için alınması gereken tedbirler ise durumu daha da..