Birkaç yüz kişiden oluşan Mekke’deki küçücük Müslüman topluluğu sıkıntılar içinde kıvranıyordu. Maddî ve manevî olarak baskı altındaydılar, vicdanların sesini haykıramıyorlardı. Başlarındaki Hazreti Muhammed’in sıkıntıları ise kat kat fazlaydı. Bu arada hayat arkadaşı Hazreti Hatice’yi Hakk’ın huzuruna yolcu etmiş, Müslüman olmayan, ama her zaman yanında duran amcası Ebu Talib bu dünyadan geçmişti. Ufuklar kararmış, daralıyordu kalbi Rahmet Peygmaberinin...
Sonra dışarı çıkıp yakındaki kayaya basarak Burak’ın sırtına bindi ve aşkın sesiyle dünya sınırlarını aştı. Aşkın bir varlık olan Allah Teâlâ, sevdiği ve alemleri sevgisi hürmetine yarattığı kuluna aşkınlığın güzelliğini yaşattı.
Bu gecede neler yaşandığını ifade gücü dünyadaki fanilerin diline verilmemiştir. Biz ancak Peygamberimizin bizlere sunduğu kesitleri biliyor ve onları anlatıyoruz. Ama kalbimizle onun bütün yaşadıklarına inanıyoruz. İnandığımız için de müminiz zaten. Tıpkı Hazreti Ebu Bekir gibi inanıyoruz... İnanmayanlar ise Ebu Cehil gibi inkâr ediyorlar...
Semanın tabakalarında Peygaberimiz önceki büyük peygamberlerle görüşerek onları selâmladı. Zıpçıktı biri olmadığını ve imanlılar silsilesinin bir halkası ve hem de son halkası, hatemü’l-enbiya olduğunu bir kez daha gösterdi. Hazreti Adem’den günümüze inananlar ve inanmayanlar vardı ve o inananlardan, inananların önde gelenlerindendi.
Bu tarihî buluşmadan sonra Cenâb-ı Peygamber bir merhale daha yükseğe çıkarılacaktı...
Söyleşirken Cebrâil ile kelâm / Geldi Refref önüne verdi selâm
Aldı ol şâh-ı cihânı ol zaman / Sidre’den gitti ve götürdü hemân
Bir fezâ oldu o demde rû-nümâ / Ne mekân var anda ne arz u semâ
Kim ne hâlîdir, ne mâlî ol mahal / Akl ü fikr etmez o hâli fehm ü hal
Ref olup ol şâha yetmiş bin hicâb / Nûr-ı tevhîd açtı vechinden nikâb
Çünki kamusun görüp geçti öte / Vardı erişti ol Ulû Hazrete
Neler gördü, neler yaşadı orada bilemiyoruz, ama inanıyoruz ve o aşkın aşkın buluşmasından hatıra olarak gözümüzün nuru, gönüllerimizin süruru, dinimizin direği olan namaz hediyesi getirildi ve o gün bugündür aşka tutulanlar kıldıkları namazlarla Peygamber Efendimizin yaşadığı aşkın yükseliş olan miracı yaşamaktadırlar.
“Kendini bilen Rabbini bilir” sözünün sırlandığı “Men arefe” sırrına erenler namazla mirac ederler ve namaz kıldıkça da Mirac Gecesinde açılan pencereden görünenlere daha içtenlikle inanırlar. Zaten ünlü şairlerden Sunullah Gaybî ne demişti?
Bu sözlerin meâli kişi kendin bilmektir
Kendi kendin bilene hakîkat ola Mirac
Biz kendimizi bilirsek Miracı hakikaten yaşayacağız. Nice hakikî miraclara...
Önümüzü aydınlatan hakikat ışığının doğması için zaman zaman fikrilerin çarpışması normal ve gereklidir. Zira insan düşünen bir varlıktır ve doğal olarak düşündüğünü de söyleyecektir. Herkes fikirlerini paylaşınca farklılıklar ortaya çıkacaktır..
İnsanoğlu dünyada birtakım zorluklarla hep sınanmış, sınanmaya da devam edecektir. İnsan hayatının hikmetlerinden birisidir imtihan. Bu hakikate işaret babında Cenâb-ı Allah, çokça okuduğumuz Mülk/Tebareke suresinin 2. ayetinde şöyle buyurmuştur:..
Her ne denli yaşarsa bir kişi, Âkıbet ölmektir onun işi... Böyle özetleyip sonuca bağlıyor şair insanın dünya hayatını. Ve insan, istese de istemese de bu hakikatle bir gün muhakkak yüzleşiyor. Bu büyük hakikatle yüzleşmeyi ve sonrasını şair Yayhya Kemal..
İslâm dini , insanın Yaradan Rabbi ile ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür. Bu kurallara genellikle ibadet kapsamında değerlendirilmektedir...
Cuma öğleden sonra dini konulardaki sohbetimizde Vedat Ahmet ile birliktesiniz.