AZ, AMA ÖZ İBADETİMİZ: AKŞAM NAMAZI
İslâm’ın beş esas üzerine kurulduğu bilinmektedir ki, bunlar halk arasında İslâm’ın şartları olarak bilinir. Allah’tan başka tapılacak, yüceltilecek bir tanrı olmadığına inanıp tanıklık ettikten sonra Hazreti Muhammed’in Onun kulu ve peygamberi olduğuna inanmak ilk esası teşkil eder. Bunun ardından inancı pratiğe dökmek olan “savm-salât-hac-zekât” diye formüle edilen mübarek Ramazan ayı boyunca oruç tutulması, günde beş vakit namazın kılınması, imkân bulunca ömürde bir defa Mekke’ye gidip haccedilmesi ve belirli ihtiyaç sahiplerine kazanılan malın cüzî bir kısmını yardım olarak verilmesidir. Namaz, İslâm’ın şartları arasında imandan sonra en önemli husustur ki, günde beş defa kılınması emredilmiştir.
Beş vakit namazın nicelik olarak en kısası ve azı, en fazileti ve bereketli olan dört rekâtlık sabah namazıdır. Bunu, beş rekâtlı olan akşam namazı takip eder. Akşam namazının değeri o kadar büyüktür ki, ilk fırsatta kılınması gerekir. Hatta Deliorman’da akşam namazının vakti, atın kuyruğunu sallama süresi kadar olduğuna dair bir anlayış ve deyim vardır.
Akşam namazını üstün kılan nedir? Bu namazın kısa vakti ne kadardır? Akşam namazı konusunda farklı görüşleri var mıdır? Bu ve benzeri sorulara cevap arayarak sahip olduğumuz değerleri daha iyi anlama ve kıymetlerini kavrama çabası göstermek önem arz etmektedir.
Önümüzü aydınlatan hakikat ışığının doğması için zaman zaman fikrilerin çarpışması normal ve gereklidir. Zira insan düşünen bir varlıktır ve doğal olarak düşündüğünü de söyleyecektir. Herkes fikirlerini paylaşınca farklılıklar ortaya çıkacaktır..
İnsanoğlu dünyada birtakım zorluklarla hep sınanmış, sınanmaya da devam edecektir. İnsan hayatının hikmetlerinden birisidir imtihan. Bu hakikate işaret babında Cenâb-ı Allah, çokça okuduğumuz Mülk/Tebareke suresinin 2. ayetinde şöyle buyurmuştur:..
Her ne denli yaşarsa bir kişi, Âkıbet ölmektir onun işi... Böyle özetleyip sonuca bağlıyor şair insanın dünya hayatını. Ve insan, istese de istemese de bu hakikatle bir gün muhakkak yüzleşiyor. Bu büyük hakikatle yüzleşmeyi ve sonrasını şair Yayhya Kemal..