Şumen “Episkop Konstantin Preslavski” Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak görev yapmış Doç. Haşim Akif, bize Veselets köyü doğumlu, Razgradlı şair Gülser Mazlum’u bu sözlerle anlatıyor. Aile, çocuklar ve torunlar, memleketi hakkında yazan şairin dizelerinde bilgelik ve birçok güzel mesaj var. İlk defa yayınladığı “Dete na vselenata” (Evrenin çocuğu) şiir kitabında Türkçe ve Bulgarca olmak üzere, 25 adet seçilmiş eser yer alıyor. Kitabın çevirisi ve editörlüğü Haşim Akif’e ait.
Sayın Mazlum, Sadece Razgrad’da ve ülkede değil, yurtdışında da yaratıcı çevreler arasında tanıdık bir kişisiniz. Henüz sizi tanımayan dinleyicilerimiz için kendinizden biraz bahseder misiniz?
“İlk şiir kitabım “Evrenin Çocuğu”nun basılması özel bir gurur sebebi olduğunu zannetmiyorum. Bu kitabın hayatımda önemli ve değerli olmaması anlamına tabi ki gelmiyor. Bana göre insanın hayatında önemli ve değerli olma hissini veren, ne kadar dürüst ve insanlara faydalı olarak yaşamış olduğumuzdur. Kendim için şunu söyleyebilirim, ben üç torun ninesi olmama rağmen sıradan köylü bir çocuk gibi hissediyorum kendini. Hiçbir zaman yaşlanmayacağımı düşünüyorum. Aslında istemiyorum da bunu. Deliorman’ın kalbinde doğdum ve büyüdüm. Ruhumun kökenleri kara toprağın ta derinlerinde ve Razgrad ili, Zavet ilçesi olan Veselets köyünün ormanlarındadır. Doğum yerime en içten tapıyorum.”
Size ilham veren şeyler neler? İçinizde yaratıcı bir kıvılcım olduğunu ne zaman hissettiniz ve şiir hayatınıza nasıl girdi?
“İlham ateşi beni daha İsperih’teki lise yıllarımda alevlendirdi. Bulgarca öğretmenim sayın Viktoriya Stoeva, yüksek notlar yazarak yazma yeteneğimi destekledi. Oğullarım büyüyünce, yani kırk beşimden sonra, daha yoğun yazmaya başladım. İlham kaynağım ne mi? İki şey bana ilham veriyor. Aşk ve haksızlık. Ben hayat başarısını ve refahı ölçülebilen değer olarak saymıyorum. Onları insanın geniş sevgi ve anlayış dağıtma yeteneği ile ölçüyorum...karşılık beklemeden, iyilik ve anlayış dağıtması ile.
Aynı zamanda bazı şiirlerimde benim başka bir yönüm, isyankarlığım öne çıkıyor. Neye karşı mı? Vasatlığın göstergesine ve militanlıkta olan cahiliyete karşı. Her Tanrı’nın gününde değişik simalarda karşılıyorum onları. Yalanı, ikiyüzlülüğü, demagojiyi, sahtekarlığı, başkalarının üstüne yapılmış hilekarlığı çekemiyorum. Bu gibi şeyler ruhumun sükunetini bozuyor. Fakat bunları kabul etmemekte aşırıcı değilim ben. Tam tersi, bu isyanım bilinçlikten zaptedilmiştir, bitmek bilmeyen iyiliğin ve kötülüğün birliği ve savaşı bilincinden.
Bu yüzden benim lirik kahramanımın isyan bayrakları sallayan, savaş ve devrim çağrısı yapan biri oldugunu sanmıyorum. O öyle bir kadın değildir. İnsanların gündemindeki sorunları felsefice çözmeye gömülmüş ve mütevaziliğe erişmiş biridir o. Sessiz devrimlerin zamanı geldi. Kendi gönüllerimizdeki düşmanımızla savaşmalıyız - şeytanla, bölünmeyle, farklılığı kabul etmemek ile savaşa devam etmeliyiz. En fazla da değerlerimizi kaybetme tehlikesinin bizi insan kılığından cıkarması ile.”
İlk yayınlanan kitabınız, “Evrenin Çocuğu” gibi güzel bir başlık taşıyor. Neden bu ismi seçtiniz ve mesajınız nedir?
“Burada çok kısa olmak istiyorum. Bu şiir kitabı bir çağrıdır - dünyayı çocukça temiz ve zorlamasız kabul etmeye dönme çağrısı. İçerdiği şiirler insan egosunun prangalarını koparma çağrısıdır. Sadece temiz düşünce nimeti kendine çekme yeteneğine sahip olduğunun çağrısını aydınlatıyor bu şiirler. Evrenin hediyesi gibi kabul etmeliyiz bu çağrıyı, her çocuğa verilen Yeni Yıl, Noel hediyesi gibi. Belki yaramazlık yapmıştır, belki uslu olmamıştır, ama yine de hediye alır. Benim en değerli hediyelerim mi? Ailem,çocuklarım, torunlarım, beni tanıyan insanların minnetarlığı ve mütteşekirliği.”
Kişisel evreniniz hangisidir ve oraya kimin girmesine izin vermezsiniz?
“Son eserlerimden birini okuyarak cevaplayacağım.
Кое е по-скъпо?
Родината или Животът?
Кое по-нужно?
Езикът маѝчин или хлябът?
Кое е по-мило?
Маѝчето или чедото?
Няма ви краѝ мене,
рожби мои, но сама не съм.
Надеждата и Вярата
винаги били са с мене.
Kimi salmam kendi evrenime mi? Daha önceki bir sorunuzda cevap verdiğim, siyah kardeşliğin savaşlarını.”
Şiirleriniz insan ruhuna derinden nüfuz ediyor. Güçlü şiir, büyük acıların sonucu olduğu söylenir. Sizin şiirlerinizde neler dokunmuştur?
"Evet, büyük acıların belirdiği şiirlerim var, hayat benden acıyı esirgemedi. Zor günleri hatırlıyorum.Büyük gezi başladığında ikinci oğlumun hamileliğinin son aylarındaydım. Erkekkardeşimin ailesi, ilk ülke dışı edilenlerden biriydi. Bir buçuk yaşında çocukla 11 günün gece gündüzu Razgrad’dan İzmit’e kadar yolculuk yapmışlardı. Hatırlamıyorum o zaman bebek bezi var mıydı. Şahsi olarak da hayat tufanları yaşadım, ama Tanrı’ya şükürler olsun ki hala hayattayım. Ben inançlıyım, İslam dinine karşı saygılıyım ve geleneklerini yerine getiriyorum. Ailemde öyle terbiye edilmişim ve saygım sonsuz, ama ben belirli bir dine hitap etmiyorum.Benim Tanrı’m insanlar arasında sevgi ve ben buna her an, nerede olursam olayım hizmet ediyorum, bunun için tapınağa ihtiyacım yok. Okul ve evim benim tapınaklarım. Şiirlerimle olan ilgili ve önemli bir şeyin altını çizmek istiyorum. Acı değil hakim olan duygu fonu onlarda, hayır, değil. Kaderin önünde tevazu etmek ve kalbinde insanlara karşı sevgiyi korumak – budur lirik kahramanımın temel niteliği.Altını kalın çizerek söylüyorum ki benim için hayatın anlamı savaşta, karşı gelmekte, üste çıkmakta ve geçici iyilikler kazanmakta değildir. Kefenin cebi yok. Anlamı, alçakgönüllülükte ve affetmekte, karşılık beklemeden dağıtılan iyiliktedir bence."
Kitabınız iki dilde yayımlanmıştır. Amacınız neydi ve Türkçeye tercümesinde size yardımcı olan kimlerdi?
“Evrenin Çocuğu” şiir kitabımın değeri ilk olarak şudur - aynı anda anadilim olan Türkçe ve Bulgarca olmak üzere, iki dilde gerçekleşen bir proje olması. Bu gerçek, beni ayrıca mutlu ediyor, çünkü çocukluğumda duyduğum sıcaklık ve sevgi dolu sözcükler bilincimde hayatım boyunca iz bırakmıştır. Bu anlamda, şiirlerimin tercüme edilmesi yakınlarıma duyduğum şükran duygusunun sembolik bir jestidir. Boylece ben onların hatırasını ölene dek koruyabileceiğime dair bir inançtır. Razgrad kültür çevresi ve şehir dışındaki çevrelerin de вu kitabı sevgi ile kucaklamalarına ayrıca minnetarım. Hiç kimse bana ana dilime tercümesi ile birlikte şiir kıtabı çıkardığıma sitem etmedi. Bu gerçek beni ayrıca sevindiriyor, çünkü ülkede etnik çevrelerdeki tolerans daha görünür bir şekilde hissediliyor. Avrupalaşıyoruz diyebilirim. Söylemek istiyorum ki tüm şiirler Bulgarca yazıldı, tercümeleri de eskiden Şumnu Üniversitesi Türkoloji Bölümü Başkanlığı yapan Doç. Haşim Akif ve ünlü şair Yahya Akbulut tarafından yapıldı. Baskının sponsoru ise Fikret İnce. Bir daha bu üç beyefendiye desteklerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum."
Şiir yazmanın yanı sıra, siz öğretmen ve okul psikologusunuz.Tüm bunları birleştirmeyi nasıl başarıyorsunuz ve kendinizi en iyi nerede hissediyorsunuz. Şair, öğretmen veya okul psikologu olarak çalışmakta mı?
"Bulgarca Dili ve Edebiyatı dersini kaç ögrenciye verdiğimi bilmiyorum. Son 14 yıldır okul psikologu olarak kaç öğrenciye kendilerini yükseltmelerinde yardım ettiğimin sayısını da bilmiyorum. Bu soru beni gerçekten zorladı. Uyum sağlamak kendiliğinden oluşuyor, çünkü gereksinim gecikmeyi kaldırmıyor. Hiçbir zaman herhangi birinin onayını kazanmak için yazmadım. Şiirler aracılığı ile hiçbir zaman şan ve şöhret aramadım. Tamamen içtenlikle söylüyorum. Belki de bu yüzden şiirlerimi baskıya vermeye acele etmedim. Bulgarca Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak ve daha sonra 2004 yılından sonra okul psikologu olarak yeterince minnettarlık kazandım. Yetenek, yaratıcının kalbinde yorulmadan vızvızlayan arı gibidir. Ve onu oradan kovamayız. O, genlerin içinde örülü."
Bundan sonra yaratıcı planlarınız nelerdir? Yeni bir kitap yayımlamayı düşünüyor musunuz?
"Son bir buçuk yıl içinde önceliğim işimden ve ailemden başka üçüncü torunum Daniel’in bakımına yardım etmek oldu. Kendisi bir kaç aydır anne babası ile Hamburg’ta. Umarım, önümüzdeki bir buçuk yıl, iki içerisinde kesin olarak şu ana kadar yazdıklarımın en değerlilerini dizip, daha aktif bir yayıncılık faaliyetine geçerim. Şimdilik üç şiir kitabı, bir deneme kitabı, edebiyat tartışmaları ve eleştiriler kitabı oluşmakta, çokça da Türkçe’den Bulgarca’ya çevirilerim var.
Umarım sağ ve hoş olurum ki bu yaratıcı projelerimi gerçekleştirebilirim. Bulgaristan Milli Radyodan dinleyicilere şiirsel mesajımı vermeden önce, kendilerine sağlık dilerim, inşallah her an her şeyde hayatın sihrini ve sevincini bulmayı başarırlar. Yaşam bize sevinç ve memnuniyet içinde yaşamamız için verilmiştir. Bunun için de tek bir şeye ihtiyacımız var - bilinçli sevmeyi başarmak. Birbirimizi yaralamadan."
Kabaran dalga
Masum ve bilgece bir coşkudur aşk,
Bir de öfke bilmez, acıtmaz bir şiir.
Koynunda gizlemez kanlı bir bıçak
Sıslayan yılanda değildir zehir.
Şan, şöhret peşinde koşan da değil,
Saltanat sürmenin hırsı, hiç değil!
Kabaran bir ışık dalgası değil!
Körfezde seliyle iz silen nehir.
Huzur kaynağı
Şeytani bir derbeder, inan asla değilim
Ne putperest rahibe ne de bir tanrıçayım.
Huzurun fışkırdığı kaynarcanın oraya
Yarın yollar, köprüler arayacak biriyim.
Biricik düşünceme masumca dolup taşan
Kalbime yeni doğan aydınlığım var benim.
Yeryüzünde ruhumla hayalleri süslerken
Kıyıları okşayan dalgadır benim gönlüm!
10 Kasım 2024- Mustafa Kemal Atatürk'ü Ebediyete İntikalinin 86. yılında (10 Kasım 1938) Saygıyla Anıyoruz! M. Şükrü Hanioğlu’nun “Atatürk- Entelektüel Biyografi” kitabı “Atatürk- Fikirlerin tarihi” adı altında Bulgarcaya tercüme edildi. Sofya..
Konyovets köyünde bulunan “Kabiyuk” harası, 1864 yılında Ruse Valisi Midhat Paşa tarafından Osmanlı ordusuna at yetiştiricliği yapılması amacı ile kuruldu. Varlığını Bulgaristan’ın kurtuluşuna kadar sürdüren hara, 1878 Rus-Türk Savaşı’ndan sonra bir..
Uzun zamandır aile işi olarak toptan mantar ticareti yapan Evtim Kesimov , BNR Kırcali Radyosu’ndan Bilgehan Sali’ye konuşurken mantar işine nasıl başladığını anlattı: “ Bu işi 2000 yılından bu yana 24 yıldır yapıyorum. Mantar işine..
Yaşadığı yerin kültürel ve dini zenginliğini temsil eden, barış ve sevgi mesajlarını resim ve yazılarıyla duyuran bir kızla tanışacağız- Dilek Yüksel...