„Letera” Yayınevi, “Koleksyoncu kadının meydan okumaları” başlıklı kitabı satışa sundu. Yazar Elena Aleksandrova, Bulgaristan Radyosuna verdiği demeçte, lüksa olan düşkünlük, ne pahasına olursa olsun zenginler ve ünlüler topluluğuna girme arzusu neler doğrabilir ve bu çevrelerin ne denli güzvenli olduğunu anlatıyor. Ayrıca yazarın Fransa’da tercüme edilen başka kitabından da söz olacak.
“Hayatımızda o kadar çok fazla olay meydana geldi, o kadar değişiklikler yaşadık ki, en inanılmaz değişimlere girdik. Bizler, hepimiz özgürlüğünün tadını çıkarıyoruz, seyahat edebiliyoruz, istediğimizi konuşabiliyoruz. Ancak yaşadıklarımdan pay biçerek kendi kendime şu soruyu sordum: “Gerçekten ne kadar özgürüz?”. Aynı zamanda da diktatörlük hakkında soruyu sordum – dikatörlük, dünyamızda herşey olduğu gibi, farklı yüzlere ve değişimlere sahiptir. Peki, ne pahaya olursa olsun şeklindeki paraların diktatörlüğü hakkında neler söylemeliyiz ? Veya yapıcı olmayan, av olarak elde edilen zenginliğe ne demeli? Bence bunlar, toplumumuzu alâkadar eden son derece önemli konulardır.”
Kitabınızda “Ada ve “Ev” gibi kelimer önemli yere sahipler. Onlar neyin sembolleri?
“Ada ile, şimdiki toplumumuza mecaz anlamda yer vermek istedim. Ada, ünlülerin, zenginlerin yeridir, ki onların buraya nasıl geldikleri pek önemli değildir. Bu adaya her zaman silahlar çekilmiş, nefret ve kıskançlık yağmıştır. Ev’e gelince... Baş kahramanım olan kadın, daha fazla basit bir bayandır, ki kendisi zaman zaman onun için tutku haline gelen hobisiyle uğraşmak için imkanları yitiriyor. Kendisi marka elbiselerin, ünlü tasarımcıların süslerini, Farnsız parfümlerini, yani hep pahalı şeylerin koleksyonunu yapıyor. Kahramanım, bir gün Ada’da gezinirken bu evi görüyor. Ev onun için güvenliğin, güzel hayatın bir sembolüdür. Ancak kadın, bu maceraya atılrken hangi sınırları aşabileceğine dair karar veremiyor.”
Elena Aleksandrova’nın “Divi temenujki” (Yaban menekşeler) isimli kurgu romanı, hem Buklgaristan’da, hem de Fransa’da “Velur” yayınevi tarafından yayınlandı. Kitapta utopya karşıtı bir dünya ortaya çıkıyor. Yüksek teknolojiler, inanılmza lüks bir dünya, ancak diğer taraftan da inanılmaz yoksulluk, sefalet ve şiddet dünyası var. Bu dünyada, baş kahramanlardan biri Gezegenimizin geçmişine dönerek hayatının anlamını ve sevincini arayacaktır. Fransız gazeteci Sofia Leclair kitap hakkında şunları yazıyor:
“İnsanoğlunun teknolojik kalkınması kuşkusuz günlük hayatını kolaylaştırıyor. Fakat insan, aynı zamanda da bir ruhani varlıktır. Elena Aleksandrova ruhsuz bir hayatı aktarıyor. Benim şahsen tüylerim ürperiyor günün birinde toplumumuzun, ülkemizin super fakir ve super zenginlerden oluşacağını düşününce. Hatta zenginlerin ruh hali fakirlerden daha yoksul olacaktır.”
Elena Aleksandrova “Sofia Leclair, kitabı son derece duygusal karşıladı. Pantaleymon ismi altına yazan bir eleştirmen ise bu kitabı derinden incelemiştir. Kitaptan son derece etkilendiğini yazmıştı, oysa bu kitap okumak için çok ağır. Ancak kendisi kitabı Bulgar edebiyatının bir başarısı olarak değerlendirdi. Bu pek mütevazi de gelmese, bunlar onun sözleridir.”
Çeviri: Şevkiye Çakır
Varna’da düzenlenen 42. “Altın Gül” Bulgar Film Festivali’nde uzun metrajlı film dalında büyük ödülü, Petar Valchanov ve Kristina Grozeva ikilisinin yönettiği “Triumph” filmi kazandı . Film aynı zamanda iki yönetmenin Decho Taralezhkov..
20 Eylül saat 11 civarında, Prof. Dr. Lyudmil Vagalinski’nin ekibinden arkeologlar, Antik kent Heraclea Sintica’nın büyük kanalizasyon kanalında ikinci heykel keşfettiler . BGNES’in Archaeologia Bulgarica sitesine dayandırdığı..
Bulgar uzun metrajlı filmlerin yarıştığı 42. “ Altın Gül ” Film Festivali bu akşam Varna’da başlayacak. Festival programında, 15 uzun metrajlı film, 20 kısa film ve 5 dizi yarışacak . “Altın Gül” Film Festivali açılışı 19 Eylül..
On yıllardır Almanya’da yaşayan Emilia Juecker’in sözlerine göre “Bulgarlar dünyayı süslüyor”. Hamburg’ta 30 Kasım’da soydaşlarımızı bir araya getirecek..